"Hak, sayısız güzel isimleri bakımından emrin tümünü içeren kuşatıcı bir varlıkta isimlerini tek tek görmek ve o varlık vasıtasıyla kendi sırrının kendisine görülmesini diledi; varlık ile nitelenmiş olması nedeniyle "kendisini görmek istedi" de denilebilir; Çünkü bir şeyin kendisini kendisi vasıtasıyla görmesi, ayna gibi başka bir şeyde görmesine benzemez. Aynada nefsini, kendisine bakılan cismin yansıttığı biçimde görür. O yer olmadan ve kişi o yere bakmadan önce böyle bir biçim ortaya çıkmazdı. Bunun için Hak bütün alemi ruhsuz bir beden gibi yarattı. Adem tıpkı cilasız bir ayna gibi oldu."
Bir şeyin doğası O şeyin gayesidir. (Aristotales). Nasıl ki bebek gayesine ulaşınca O'na insan diyorsak, Alemin gayesi de İnsan'a ulaşmaktır. Alem İnsan'a, gayesine ulaşınca Alem, Alem olur.
Bu sebeple İnsansız bir alemi, ruhsuz bir bedene benzetmiştir. Nasıl ki cilasız bir ayna hiçbir şey göstermiyorsa, Âdemsiz bir alemde isimlerinin görünür olması mümkün değildir. İnsan derken, insan bedeninden bahsetmiyoruz. İnsanı Kamil denilen Halife İnsandan, isimleri ile ortaya çıkan varlıktan bahsediyoruz. Kamil insanda Alem gayesine ulaşmış Alem olur. Nasıl ki ayna cilalandığında O'na ayna diyorsak, Alem de tasviye olduğunda Alem olur. Tasviye olmamış Alem daha sürecini tamamlamadığı için doğasına ulaşmamaıştır. Alemin doğasına ulaşması ancak insanın kemale ulaşması ile mümkündür. Aynanın Aynalığa ulaşması ancak aynaya bakanın biçiminin aynaya ulaşması ile mümkün olması gibi.
"İlahi hüküm şunu gerektirir: Hak bir yeri tesviye ettiğinde O yer, Haktan gelen bir ruh kabul eder. Bu kabul, o şeye "Ruh üflemek" (Fenefahna fiha min ruhina {Enbiya-91}) diye ifade edilir."
Haktan gelen bir ruh kabul etmesi, cilalanmış aynanın görüntüyü kabul etmesi gibidir. Aynada ki görüntü nasıl aynaya ait değilse, Alemde ki görünen isim ve sıfatlar da aleme ait değildir. Alem isim ve sıfatların sergilendiği bir sahne gibidir, sahnede ki perde gibidir. Nasıl ki perdenin kendisine ait görüntüsü olmadığı için perdede görüntüler aks ediyorsa, aleminde kendisine ait bir anlamı; ruhu yoktur. Ay'ın kendisine ait ışığı olmadığı gibi. Arzulanan şeyin kendisine ulaştığımızda, o şeyde Arzumuzu bulamayışımız gibi. Aynanın yada perdenin gayesi ancak görüntünün aksetmesinden ibarettir.
"Kabul, düzenlenmiş surette, sürekli ve daimi olan tecelli akışını almasının yeteneğinin ortaya çıkmasıdır. Bu akış sürekli ve kesintisizdir. O halde geride yalnızca kabul eden vardır ve o da Hakkın en mukaddes feyzinden meydana gelmiştir."
"La ilahe illallah" Allahtan başka ilah yoktur. Alemde ilahilik yoktur, ancak alemde Allah'a ait hükümler görünür. Alem sürekli ve daimi olarak hükümlerin akışını kabul eder. Kişilerin rollerini ve bu rollerin hükümlerini kabul edişi gibi. Kişinin ebeveyn rolünü ve ebeveynliğinin hükümlerini kabulü gibi. Hükümler derken, kişide ortaya çıkan duygulardır. Annelik ve babalık duygusunun kişide hükmetmesi gibi. Duygular azaları yönetir. Gözün, Anne gözü olması, gözden gören bir duygunun hükmüdür. "işiten kulak, gören göz".